Öne Çıkan Yayın

Bir, ki, üç.. Başla!

  Önce büyük adam girdi hayatıma, sonra küçük adam.. Büyüğünü çok aşkla severken, küçüğünü daha çok aşkla sevdim.. Büyük adam için atan ...

18 Şubat 2016 Perşembe

Nasıl bi başlık atsam bilemedim. İkinci kez anne oluyorum ve nasıl hissettiğimi bildiğime dair en ufak bi fikrim yok. İlk bebekte düşünürsün ya hani; beni şimdi nasıl bi hayat bekliyo, neyle karşılaşıcam, nasıl bi anne olurum, anneliği becerebilir miyim? vb. peeeeek çook soru kafanda halay çeker ya, halt etmiş onlar! Şu anki merakım çok daha bambaşka ve ben kelimenin tam anlamıyla hiç bişey bilmiyorum! Bütün iki ve fazla çocuklu annelerin söylediği tek bi şey var: annelik asıl şimdi başlıyo! Öyle mi gerçekten? Annelik o'ysa, biz napıyoruz? Tek çocukla baş etmek zorken ikisiyle nasıl baş edilir? Kafamda deli sorular!!! Her şeye yeni baştan başlamak gibi biraz.. Ama ilk heyecan gibi değil, çok daha başka, çok daha farklı bi heyecan bu. İlkinde anneliğe dair hiç bişey bilmeden bi yola çıkıyosun ve gerçekten tam olarak ne yaşayacağını bilmiyosun. İkincisinde daha çok, öğrenmiş olmanın ve merakla beklediğin o hayata alışmanın tadıyla, daha sakin ve bir o kadar rahat hatta hamile olduğunu unuturcasına hamilelik geçirmek.. gibi bişey bu. Ama şu bi gerçek bilmeden hazırlanmak daha güzelmiş sanki.. "doğum" hengamesi insanı ürkütmüyor değil! Ama tabiki bunun bi panzehiri var; bebeğini kollarına aldığın ve göz göze geldiğin o anı düşünüp rahatlıyosun ve işte bu her şeye değer! Her şeye rağmen anneliği seviyorum ve iyi ki anneyim ve iyi ki ikinci kere bu şeyi yapmışım :) Evlat demek, can demek, canının en tatlı yeri demek çünkü ;)
E burda bitmedi tabiki, 9 aylık bi serüven bizimkisi, devamı yarınlarda ;)

19 Ocak 2016 Salı

Ben aslında yoğuummm.. :)

Çok mu ıssız kalmış buralar ne? Bir kaç gündür ne aramışım ne sormuşum ayol.. Çakralarım açılalı beri bana bi haller oldu dostlar :D Bugün tam 8. gün ve ben kendimi uzun zamandır hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Daha net, daha öfkelenmeden önce düşünen, daha düşünerek konuşan bir ben! Daha ne isteyim ben :) Aslında tabi ki bütün mesele inanmakta. Ben bu 8 gündür kendimi, kendime inandırmaya ve kendime güvendirmeye çalışıyorum ve daha iyisi olabileceğime inandırıyorum kendimi. Lise yıllarımda katıldığım bir seminerde konuşmacı şöyle demişti: "Beyin şakaya gelmez!" Yani bu, sen kendini neye, nasıl inandırırsan beynin o olmaya hazır demenin ta kendisi değil de ne! Söylediğin her şeyi önce sen, kendin, kendi kulaklarınla duyuyorsun ve beynin buna hiç tereddüt etmeden inanıyor. Yapamıyorum dersen yapamaman normal. Başaracağım dediğin de başardığın gibi. Yani bütün mesele inanmaktan geçiyor. Ben artık kendimi sevmeye ve kendime inanmaya hazırım. Günün olumlaması: Kendimi olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorum!
Selametle..

13 Ocak 2016 Çarşamba

2. gün

Eveeeeett.. Şimdi sorun bana bi, açtın da o çakraları noooldu ?? Valla öyle iki günde mucizeler beklemeyin cınım ;) Ama zihnindeki değişiklikleri kendin fark ediyosun. Deneyin, görün :)
Çakralarımızı 21 gün boyunca dengelemenin insan ruhu ve bedeninde önemli iyileşmeler yaratacağını söylüyor doğu tıbbı alimleri. Enerji bedendeki bu dengenin bozulmaması için doğru beslenmek, olumlu düşünmek ve davranışlarımızda bütünün hayrını gözetmek önemli. Zaten şöyle de bir şey var ki sen kendini olumlu düşünmeye zorladıkça, beyin buna alışıyor ve sen olumsuz düşünmek istesen bile buna izin vermiyor ve seni derhal olumluya yönlendiriyor. Çakra konusunda araştırma yaparken, islamda çakraya bakışla ilgili yazılar da okudum ve fevkalade bir şey öğrendim. Hatta ben direkt, namazla ilişkilendirip öyle araştırmaya girdim. Tabi ki de, "yoga moga yapacağına git namaz kıl" sözüne hak verir derecede bağlantılı yönleri var . Şöyle ki namaz kıldıktan sonra hissedilen enerji ve huzur malumunuz. Namazdaki her bir hareket, ellerin duruş pozisyonu ve ezbere okunan her bir duanın vücuda verdiği enerji, çakraları uyaran bir işleyiş içindeymiş. Öte yandan, çekilen zikirlerin de çakralarla doğrudan bağlantısı varmış. 7 çakranın her biri için ayrı zikirler söyleniyor. Ve fakat bunlardan biri var ki vücudumuzdaki 7 çakrayı birden dengeliyor. Hepinizin çok iyi bildiği bir zikir bu. "La ilahe illallah". Bol bol çekiniz :) 
Evet 2. günün olumlaması: Bugün eski alışkanlıklarımı bırakıyorum ve yeni, daha olumlu alışkanlıklar ediniyorum.
Selametle..

*Şunu belirtmek isterim ki ben bu konunun sadece bir meraklısıyım ve merakım doğrultusunda okuyorum, araştırıyorum, anladığım şekilde de burada yazıyorum. Herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermek istemem. Belirtmek istedim.

12 Ocak 2016 Salı

Açılsın çakralar :) 1. gün

Bugün kaliteli hayata adım atmaya karar verdiğim ilk gün :) Malum vücudumuzun bi enerjisi var ve bizim yönlendirmemizle şekil alıyor. Neye, nasıl inandırırsan kendini, beynin sana öyle bir algılayış sunuyor. Ben de bugün karar verdim gidişatımı değiştirmeye, harika bi karar degil mi ;) İşe çakralarımı açmakla başlıyorum, ardından nefes egzersizleri ve sonrasında niyetimi ediyorum suyumu dengeliyorum. Suyumu dengelemek derken de şöyle ki; bi yazı okudum demin orda diyor ki mesela biriyle zıtlaşmanın sebeplerinden biri vücudundaki suyun dengesizleşmesi olabilirmiş. Yani şimdi orda tabiki bu kadar basite indirgeyerek anlatmıyor, ben anladığımı saf haliyle yazıyorum :) Suyuna gitmek deyimi geldi benim de aklıma ne kadar da doğru bi terim değil mi?
Peki neyi amaçlıyorum bunu yapmakla? Bir kere öncelikle pozitif bi hayat yaşamayı hedefliyorum. Hayata pozitif bakmayı istiyorum. Bütün olumsuzluklardan kurtarıp beynimi, zihnimi berraklaştırmak ve böylelikle kendimden daha fazla istifade etmek istiyorum. Daha doğrusu içimdeki cevheri rahatça ve kendime güvenerek ortaya çıkarmak, potansiyelimin farkında olmak istiyorum. (İçimdeki cevher dedim de.. dolu içim oooo neler neler var bende dee çaktırmıyorum :p :) ) İkinci hedefim; kendime güvenmek ve en önemlisi de kendimi sevmek ve olduğum gibi kabul etmek. Kendini bilen Rabb'ini bilirmiş. Üçüncü hedefimse neyse bunu bi akışına bırakalım.. 21 günlük bu serüvende kendime başarılar diliyorum ve pozitif olmayı seçiyorum.
Selametle..

11 Ocak 2016 Pazartesi

Bu aralar deli gibi bi uğraş arayışı içindeyim. Ne yapsam da kendime faydalı olsam diye düşünürken dedim ki örgü öreyim ben en iyisi.. Nasıl alıyo stresimi nasıl alıyo anlatamam.. Benim bal oğlumdan kendime fırsat bulduğum ilk fırsatta, alıyorum elime şişimi ipimi başlıyorum örmeye, Allah sizi inandırsın sakız gibi olup çıkıyorum, gevşeyiveriyorum :) Bir arada etamine başladıydım, ona da el attıydım amma şimdilerde favorim şişler, ipler, örgü falan filan.. Malum hava kış, sıcak sıcak giyer otururuz kız :) Sevdiceğime boyunluk örüyorum mesela şimdilerde, sonra da oğluşuma bişeyler yaparım belki ;) Belki diyorum çünkü, oldukça maymun iştahlı olan ben, elimdeki iş bitene kadar başka bi işe heves etmezsem oğluşuma da ana- oğul kombini olacak şekilde bi boyunluk örerim belki :) ha bu arada eskiden beridir heves ettiğim hatta enn bi heves ettiğim başka bi hobim fotoğrafçılık.. Bu aralar yine gündemimde :) 2014 Ekim gibiydi sanırım kursa başladım. Fakat bir ay sürdü sürmedi kursa gitmem. Çünkü 2014 Kasımında bal oğluma hamile kaldım :) İlk aylar oldukça yorucu ve sıkıntılı geçti benim için, o sebepten görmedi gözüm kurs murs :( Nerdeyse bir ay asmak zorunda kaldım kursu,  e sonrasında da zaten geçmiş bir ay, otur oturduğun yerde dedim kendime ve kaldı fotoğrafçılık maceram orada. Lakin hevesi içimde ilk gün ki gibi durup durur. Hemen bir araştırmaya girdim yine ve bir kurs daha buldum kendime, önümüzdeki haftalarda yarım kalan hevesimi tamamlamaya başlıycam inşallah. Sonrası Allah kerim:) Rastgele, der bi bakmışsın fotoğrafçılığa soyunmuş hacer bilinmez ;) Başarmak için önce inanmak lazımsa valla çok inanıyom ben kendime. Yaparım bilirsin ;)
Selametle..

Hoşgeldin "küçük ergen" :)

Sanırım oğlum "2 yaş sendromu" denen o menem döneme girdi. Bir özerklik ilan etmeler, kendi başıma yetebilirim, ben yapabilirim havaları, bir tripler, istediği olmadığında şiddete eğilim, tutturma, küsme, kendine ve çevresine zarar verme, aşırı alınganlık bu dönemin belirtilerinden sayılıyor ise hoşgeldin "küçük ergen" diyoruz :) Bir küçük adam Yusuf Kerem oldu mu sana "bir küçük ergen Yusuf Kerem" :) Zaten 1 yaşından sonra bir haller çökmüştü çocuğumun üzerine de ben, yok daha erken ne ergenliğiymiş o dediydim. Bir buçuk olduğumuz şu günlerde artık kendini hissettirmeye başladı. İstediğini yaptırma çabaları, çabuk öfkelenmeler ve sonucunda da popişini dönüp 'hıhh..' deyip küsmelerimiz çok meşhur bu aralar mesela :) Henüz konuşamıyor tabii ama bi konuşsa çok şey anlatacak derler ya, sürekli bir şeyler anlatma ve dinletme çabasında, dinlemiyorsam -ki öyle bir ihtimal yok:)- vay ki vay halime! "anne, anne, anne, anne, annee.." dinletene kadar kulağımın dibinde tekrarlar durur :) Çok keyifli bir dönem geçiriyoruz aslında, biz babasıyla çok eğleniyoruz :) Her hali, tavrı, mimikleri bizi bizden alıyor, mest oluyoruz. Küçük ergen tavırlarına çok alışamadık aslında, Her şeye alınan, küsen bir küçük bal oğlan şaşırtıyor bizi, bakakalıyoruz öylece hayret makamında! Haa bu arada aşırı kıskançlık da bu dönemin emaresi mi? Evet beni paylaşmak istemeyen halleri hoşuma gitmiyor değil ne yalan söyleyeyim şimdi ;) Ama ardından bir sürü dil döküp, alınan yerlerini tekrar yerine koyarken ki verdiğim çabayı, Ferhat dağları delerken vermemiştir arkadaş! Oğlan anası olmanın da bu yanı mı zor yani iki erkek arasında sürekli bir denge kurma halinde mi olucaz? Yandık! Amaaaaan severim ben o iki erkeği kııız :) Triplerini de, alınganlıklarını da , kıskançlıklarını da severim oyyyşşşş :) Hey uzmanlar! 2 yaş sendromu diyip de milleti sendroma sokmayın siz de! Yemişim sendromunu, ne sendromu? Biz kadın milleti bir 'koca'yla yeri geliyor baş ediyoruz, 'bir küçük ergenle' mi baş edemeyecez? Aşk olsun, alınırım!


Annelik şu hayatta bi kadının başına gelebilecek en güzel şey sanırım. Yani en azından benim için başıma gelebilecek en güzel şey, öncelikle; aşık olduğum ve dualarımın resmen onda vücut bularak, adeta ben söylemişim de yüce Rabbim nakış nakış işleyevermiş gibi 'anaaaammm işte bu o!' dedirten 'büyük adam'ın hayatıma girmesi, sonra daaaa aslında 'büyük adamın aşkı da neymiş gerçek aşk meğer buymuş' dedirten 'bir küçük adam'ın hayatıma girmiş olmasıydı. Yani bu iki adam benim her şeyim oluverdi. Önceleri birinin birine 'nefesimsin' dediğini duyduğumda 'bu ne saçma şey böyle, olur mu hiç öyle şey, neymiş nefesiymiş oldu canııımm söylerim' diyen ben bugünlerde içime işlemişcesine hak veriyorum bu söyleme. Bu iki adam benim nefesimmiş. Onsuz yapamam demiyorum asla! Ama onlar giderse hayatımdan, ben nefessiz kalırım diyorum. Onlarsız hayatımın hiç bir anlamı yok diyorum. Hayat sadece bu ikisi için yaşanmaya değer diyorum. En kıymetlilerimse onlar benim; hayatı sırf bu ikisi için deli gibi severek yaşa diyorum. Canımın en güzel yeri bu iki adamı sevdiğim yer! Seviyoruum uleeeeyyynn :) Mevzu o kadar derin! Şimdi dağılabilirsiniz..
:)
**Annelik diye girmişim konuya amma sevdiceğimi de katıvermişim. :) Mazur görün, aşk hali işte :)